Mayıs 08, 2021. Dr.Kemale Hasanova : Erken yaşlanma çözümleri için önerileri çok özel ELM+ Aparıcı Könül İbrahimova (15.04.2021) Watch on. Akış kha kng PROGRAMLAR. Bademler çiçek açtı. 8 Şubat 2020. A. Can Yücel’in mekânı Datça, Badem Çiçeği Festivali ile erken bahara hoş geldin diyor. Muğla’nın bademleriyle ünlü ilçesi Datça, bu hafta BayramCan Yücel. Bayramlar bayram ola - Abdurrahim Karakoç Mevla affede; bayram. o bayram olur! - Alvarlı Efe. Bayram şiirleri: Kişiler: Hacı Bayram-ı Veli: Ulusal Bayram : Cumhuriyet Bayramı: Resmî Bayram: Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı: Dini bayramlar Former MP/Turkey/ Political analyst E.Milletvekili/ Siyasi analist/ Türkiye Öyle sanıyorum ki Can Yücel de dinledikten sonra ilk tepkisinde direnemedi. 1990 ya da 1991 yılıydı, Ortaköy Kültür Merkezi’nde bir etkinlikteydik. Can Yücel de vardı. Ben bir saat kadar sürekli sahnedeydim. Konuşmalar yapılıyor, şiirler okunuyor, aralarda ben de bir şarkı çalıp söylüyordum. biryudum insan can yücel belgeselin bu bölümünde: can yücel'in isyankar tavrının altındaki nedenlerin irdeleneişini, leman dergisi yıllarını, metin üstündağ ve eşber yağmurdereli ile ilgili bazı anılarını anlatıyor. « Qi2f2. İzmir Büyükşehir Belediyesi, şiirleriyle olduğu kadar muzip, sert, dik ve duyarlı tavırlarıyla da hafızalara kazınan ünlü şair Can Yücel'i ölümünün 13. yıldönümünde, uzun süre unutulmayacak bir gösteriyle anacak. Bornova Aşık Veysel Rekreasyon Alanı'nda 12 Ağustos 2012 Pazar günü sahnelenecek olan 'Can' adlı tek kişilik tiyatro oyunu İzmirliler ücretsiz olarak izleyebilecek. Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden olan Can Yücel'in kendi şiirlerinden Genco Erkal tarafından uyarlanan hayat öyküsünü, sanatseverlerle 'Tiyatro Kumpanyası' buluşturacak. Kemal Kocatürk'ün hem oynayıp hem de yöneteceği oyunun müziklerini Ayça Kocatürk yaptı. Oyunda, Türk resminin desen virtüözlerinden biri olarak kabul edilen ressam Mehmet Güleryüz'ün 'Can' için hazırladığı video-desenler de rol alacak. Oyunun çevre düzeni Sırrı Topraktepe'ye, ışık düzeni ise Aslı Atasoy'a ait. Oyunu izleyenler bir yandan Can Yücel'in kendi şiirlerinden hayat öyküsüyle yeniden 'can' bulmasına tanık olacak, diğer yandan Yücel'in izini doğumundan Adana cezaevi yıllarına, Kuzguncuk'tan Datça'ya, kah gülerek, kah ağlayarak sürerken ülkenin son 40 yılına da Can Yücel'in gözünden bir bakış atacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi Can Yücel Bornova Kültür Sanat Haberler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin, Almanya'nın Die Welt Gazetesi muhabiri İlker Deniz Yücel ve Nazlı Ilıcak hakkındaki karar itiraz eden Türk makamlarının itirazlarını reddetti. AKTÜEL 1150 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ’nin AİHM temyiz başvurularını değerlendiren kurulu, Almanya ’da Die Welt gazetesine çalışan İlker Deniz Yücel ’in açtığı davada Türkiye ’ye verilen mahkumiyet kararına yapılan itirazı kabul etmedi. Komite, AİHM ’in Nazlı Ilıcak'ın yaptığı başvuruda da Türkiye aleyhine bahşedilen karara yapılan itirazı reddetti. Euronewst'te yer alan habere kadar, AİHM ’in 5 yargıçtan oluşan kurulunun, iki temyiz bavurusunu reddetmesiyle daha önce ilgili daireler kadar Yüzel ve Ilıcak için alınan kararlar bu vesile ile onanmış oldu. AİHM ’İN YÜCEL VE ILICAK KARARI AİHM, bu sene 25 Ocak ’ta aldığı kararda, Yücel ’in 2017 yılında yaptığı başvuruyla ilgili olarak Türkiye ’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ’nin AİHS emniyet ve özgürlükle ilgili 5. maddesinin 1. ve 5 fıkralarıyla, ifade ve fikir özgürlüğüyle ilgili 10. Maddesini ihlal ettiğini hükmetmişti. AİHM gerekçeli kararında, Yücel ’in kabahat işlediğinden kuşkulanmak için “akılcı bir neden olmadan” gözaltına alınarak duruşma öncesi tutuklu kaldığı ifade edilmişti. Türkiye ’nin, karar gereği mahkeme masrafları da içinde edinmek üzere Yücel'e 13 bin 300 euro tazminat ödemesine karar verilmişti. Die Welt Türkiye muhabiri Deniz Yücel dönemin Enerji Bakanı Patent Albayrak'ın özel e-posta adresinin RedHack tarafından hacklenmesine ilişkin kaleme aldığı haberiyle ilgili soruşturma ekiplerine beyan etmek üzere 14 Şubat'ta İstanbul'da gözaltına küskün; "terör örgütü propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa kışkırtma" iddiasıyla sevkedildiği mahkemece 27 Şubat 2017'de tutuklanmıştı. TÜRKİYE, NAZLI ILICAK'A 16 EURO TAZMİNAT ÖDEYECEK AİHM, 14 Aralık 2021 ’de aldığı kararda Nazlı Ilıcak'ın açıklama hürriyetinin ihlal edildiğine hükmederek, Türkiye'yi haksız bulmuş ve Ankara ’yı 16 bin euro para cezasına çarptırmıştı. Gazeteci Ilıcak ’ın 2017 yılında yaptığı başvuruyu karara bağlayan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ’nin emniyet ve hür hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1 fıkrası ile ifade ve us özgürlüğüyle ilgili 10. maddenin Türkiye göre ihlal edildiğine hükmetti. Gerekçeli kararda, “Ilıcak'ın terör örgütüne üye olma ya da hükümeti devirmeye girişim etme suçlarını işlemesinden kuşkulanmak için hiç bir akılcı niçin bulunmadığı” yorumu yapıldı. Günün Önemli Manşetleri Haber Geniş bir şekilde Haberin detayları ve bilgisi verildi. Kaynak takip edilmektedir, yeni bilgiler geldiğinde anlık güncellenecektir. Kars Haber Yerel Kategorileri de mevcuttur. Yazısında Nazlı Ilıcak’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben yazdığı mektubu değerlendiren Hakan Albayrak, adalet ve insaf çağrısında Albayrak’ın Karar’daki köşe yazısını 30 Eylül 2019 ilginize sunuyoruzNazlı Ilıcak’ın MektubuNe Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın askerî darbe destekçisi olduğuna inanıyorum, ne de Mümtazer Türköne’nin silahlı terör örgütü üyesi olduğuna. Bu yazarların senelerdir demir parmaklıklar ardında olmasını içime 17-25 Aralık sürecinde ve sonrasında -15 Temmuz hain darbe teşebbüsü ve katliamına kadar- yanlış yerde durdular, o zamanlar “Paralel Devlet Yapılanması” diye andığımız FETÖ’nün medya organlarında iktidara yüklendiler Ahmet Altan’ın oralarda pek görünmediği şerhini düşelim; ama o zamanlar o medya organları legaldi ve oralardan iktidara yüklenmenin bir gün suçlu ilan edilmek için yeterli delil sayılacağı kimsenin aklına elebaşı mürşit kabul ettiğine, onun yoluna baş koyduğuna ihtimal verilemeyecek kimselerden bahsediyoruz burada. Şayet 17-25 Aralık’a şu veya bu saikle destek vermek başlı başına suç sayılıyorsa, o süreçte genel merkezdeki saatlerini “ ayarlayan MHP’yi ne yapacağız? Ve öyleyse Mümtazer Türköne niye 15 Temmuz’dan evvel tutuklanmadı? İktidara -muhtemelen şahsî meseleler nedeniyle- buğzeden Türköne’nin o süreçte Erdoğan hakkında kullandığı fevkalade ağır ve çirkin ifadeler yenilir yutulur gibi değil, ama silahlı terör örgütü üyesi olmak başka bir Altan ve Nazlı Ilıcak, darbe teşebbüsünü önceden bildikleri ve destekledikleri gerekçesiyle tutuklandılar, yargılandılar, mahkûm oldular. Halbuki buna delil olarak gösterilen televizyon programı tam tersine işaret ediyor. Darbe teşebbüsünden bir gün evvel yaptıkları o televizyon programında, askerî darbe yolunda kullanılabileceğini söyledikleri EMASYA’yı eleştirdiler ve üç sene sonra yapılması öngörülen seçimlerde iktidarın halinin ne olacağına dair mülahazalarda bulundular. Askerî darbe destekçisi olan ve ertesi gün yapılacak olan darbeyi önceden bilen kimselerin konuşacağı şeyler miydi bunlar?...Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ve Mümtazer Türköne, mahkemelerde verdikleri ifadelerde askerî darbe teşebbüsünü lanetlediler ve öteden beri darbe aleyhtarı olduklarına, arşivlerdeki yazılarının buna tanıklık ettiğine dikkat çektiler. Yıllarca FETÖ’nün yayın organlarında yazan Ilıcak ve Türköne, bundan ötürü pişman olduklarını da bildirdiler. Ben bu beyanlarında samimi olduklarına inanıyorum. İnanmak istemeyen de samimi olduklarına ihtimal vermeli ve Peygamber Efendimizin sav tavsiye ettiği gibi Cezalandırmada yanılacağımıza afta yanılalım’ demeli. Eminim ki onları mahkûm eden yargıçlar da, mahkumiyetlerine el verdiği düşünülen delil’lerin aslında salıverilmelerini gerektirecek kadar zayıf olduğunu seneyi aşkın müddettir hapis olan bu yazarların çilesini sona erdirmenin bir yolunun bulunmasını -evvela aranmasını- diliyorum.***Daha evvel de yazdığım bu konuyu yeniden gündeme getirme gereğini şu iki haber üzerine duydum Altan cezaevinde “Dünyayı Bir Daha Göremeyeceğim” adlı bir kitap Ilıcak’ın bir sene evvel Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektup ortaya o kitabını okuyamadım Türkiye’de basılamıyormuş, ama Nazlı Ilıcak’ın o mektubunu okudum; içim burkula bazı kesitler“Ben ne darbeciyim, ne de FETÖcü… Sizi Belediye Başkanlığınızdan beri tanıyorum. Siz de beni tanırsınız. Kasten kimseye kötülük etmem; memleketime bilerek isteyerek zarar vermem. Ama bazı duyarlı noktalara dokununca, çabuk inanırım. Meselâ muhafazakar insanlar hakkındaki hassasiyetim, maalesef yanılmamı kolaylaştırdı. Bu arada size de çok haksızlık ettim. Özür dilerim… Size karşı ne tuzaklar kuruldu! Bir tuzağı da FETÖ kurdu. Ve maalesef ben de bu tuzağın içine düştüm. Ama ben suç işlemedim. Size haksızlık yaptımsa -ki yaptım- bu Yargı’nın konusu olmamalı. Sizinle benim hal etmem gereken bir mesele… Türkiye’nin, gerginliklerin geride kaldığı huzurlu bir ortama çok ihtiyacı var. Bu huzurun inşasında ben de yer almak isterim. İnşallah nasip olur. Hatta çıktığımda, sizinle bir araya gelebilirsek, bir vicdan muhasebesi yapmayı, helalleşmeyi çok arzu ederim. Cezaevinde zeytin çekirdeğinden yaptığım teşbihi de size takdim etmek isterim. Türkiye çok ağır travmalarla sarsıldı. FETÖ elebaşları kaçtı. Ben de kuyuya atıldım. Adeta bir mezara diri diri gömülmüş gibiyim. Yargı’da bulamadığım adaleti sizde arıyorum. Acaba elimden tutup, hak ve hukuk adına, beni bu kuyudan çıkarabilir misiniz?” Nazlı Ilıcak, TV programında Sivas olaylarının yaşanmasında Aziz Nesin'in provokatif sözlerinin etkili olduğunu Türk'te ekrana gelen “Dört Bir Taraf” programı hararetli tartışmalara sahne oldu. Sivas davasında aranan 5 kişi hakkında çıkan zamanaşımı kararına ilişkin gelişmelerin masaya yatırıldığı programda, Nazlı Ilıcak'ın sözleri dikkat çekti. Sivas'ta yaşanan olaylar silsilesinde Aziz Nesin'in tahriklerinin de payı olduğunu belirten Nazlı Ilıcak, Hürriyet Gazetesi'nin o günkü manşetini de örnek göstererek Aziz Nesin'in İslamiyet ve Kuran-ı Kerim'le ilgili bazı sözlerinin olaylara sebebiyet verdiğini belirtti. “MÜSLÜMANLAR HEDEF GÖSTERİLİYOR”Ilıcak, “Bazı gerçekler unutuluyor, olayın hangi şartlarda geliştiği anlatılmıyor. Müslümanlar hedef gösteriliyor.” dedi. O SÖZLERİ OLAYLARI BAŞLATTIAziz Nesin'in 1400 yıllık bir dini ve bu dinin kutsal kitabını "hurafeler bütünü" olarak ifade etmesinin kitleleri tahrik ettiğini açıklayan Ilıcak, Aziz Nesin'in bu söylemleri nedeniyle Madımak olaylarının başladığını kaydetti. Ilıcak, “Dine hakaret etmek zaten ceza kanunumuzda da suç sayılmaktadır. Aziz Nesin'in sözleri suçtur ve dilini tutmalıydı. Ama tabii bunun karşılığı da bu olmalıdır şeklinde anlaşılmak istemem.” diye konuştu. *** Ilıcak’ın bahsettiği 3 Temmuz 1993 tarihli Hürriyet manşeti AKGÜN AKOVA Haziran 2009’da, Moskova’daki Novodeviçi Mezarlığı’nda Nâzım Hikmet’i anmak için toplanmıştık. Şairi sevenlerin karşısında konuşma yapacak konuklardan biriydim. Nâzım gibi büyük bir söz ustası hakkında, hem de onun ve Vera’nın baş ucunda konuşmak da kolay iş değildi. Beni orada bu güzel yükten Can Yücel’in torunu Alibey’in ninesine sorduğu soru kurtarmıştı. Yanlış anımsamıyorsam sözlerime şöyle başlamıştım "Can Yücel toprağa verildiğinde torunu Alibey, 'Dedemi nereye ektiniz?' diye sormuş. Ne kadar doğru bir soru bu! Böylesine dev şairler gömülmezler, ekilirler. Hem de öyle bir ekilirler ki, kökleri dünyanın dört bir yanına yayılır, başka başka yerlerde yeniden ve yeniden yeryüzüne çıkarlar.” Öyle oldu, Nâzım da, Can Yücel de kök saldılar dilimize, şiir bahçemize, insanlığımıza. Haksızlığa kafa tuta tuta, şiirin özsuyunu sıka sıka, deli dolu akan söz nehirleri yarattılar. Sosyalist bir gün doğumuydu Can Yücel. İflah olmaz bir şiir çağlayanıydı. Bir küfürle bir şiiri başlatabilir, başka bir küfürle bir kavgayı bitirebilirdi. Şiirlerinin açılış kurdelesi, her zaman eşi Güler Hanım’ın kulağının içinde kesilirdi. Sonrasında güneş birdirbir oynardı Can Yücel’in sırtında gün boyu, yeni dizelerin peşine takılana kadar. Ele avuca sığmayan, baskıya kafa tutmaktan hiç mi hiç çekinmeyen Can Yücel 1989’dan başlayarak son yıllarını Datça’yla kucak kucağa geçirdi. Yarımadanın “iki metreden su çıkan nemli toprağı”nı sevdi. Bütün seslerini kulağına yatırdı. Gugukçular, ağustos böcekleri, köpekler, inekler havlaya böğüre bir caz orkestrasına dönüştüler. Çayır Çimen Bahçesi’nin müzisyenleri oldular! Bu coğrafya onun şiirlerine melisa dalına konan serçeyle, buharlaşan adaçaylarıyla, birdirbir oynayan güneşle, “sabahın hıçkırıkları” dediği kumrularla, tangoya benzettiği bahçeyle, göbeklerinde bir damla ateş gördüğü mum çiçekleriyle girdi. Girdi ve çıkmadı. Doğanın kapılarını sonuna kadar açarak bu yarımadayı edebiyat meraklılarına da sevdirdi, üstelik çaktırmadan “tabiat bilgisi” dersi vere vere “Açtım ki gözlerimi sabah olmuş Datça’dayım / Ergen ışıklarla karşımda erguvana kesmiş / Gocadağ / Tüm engebesiyle yanıyor o koskoca kaya / Dağkeçileri düzlere kaçmış olmalı” DATÇA’NIN KEÇİ YOLLARI Ben Can Yücel’in şiirlerini okudukça Datça’nın keçi yollarına, ıssız büklerine vurdum kendimi. Bakmak için, kim bilir nerede karşıma çıkacak bu delifişek şair! Bu ölmez adam Datça’ya yirmi yıl önce ekildiğine göre, katırtırnaklarıyla, kaparilerle, gelinciklerle boy vermiştir diye geçirdim içimden. Öyle bir söz fırlamasıdır ki o, uçuyordur mutlaka bir yerlerde! Uçuyordur mehtapta Kızlan’daki yel değirmenleriyle, Alavara’daki doludizgin yaban eşekleriyle, burunlarla, koylarla, büklerle… Belki emekli fener bekçisiyle laflıyorlardır Tekir Burnu’nun rüzgarlarından, rakılarını yudumlayarak. Öyle dolaştım mutluluğun yarımadasını. Göremedim kendisini ama her yerde sesini, fısıltılarını duydum! Sonra Knidos yolu üzerinde denizi anadan üryan gören bir kayanın üzerinde oturup dizeler düşürdüm onun için “Can Yücel uyandığında / martılar şişeleri çıkarırlar sudan, içleri dalgalarla dolu / martı dediğin ne ki, sokak çocukları denizin / deniz dediğin ne ki, şiirin sofrasında bi’ avuç tuz / Can Yücel dediğin ne ki, kopan ipten düşmeyen cambaz / gıllıgışlı bi’ kız sevdirir ağzı bozuk bir adama / yuvalarını bi’ kırlangıca yaptırır bi’ nar kabuğunun içine / Güler çoktan toplamış olur papatyaları kırdan / papatyalar aşka gelip ayaklanmış olur öğleye kadar…” Can Yücel’in “Safkan bir av köpeği / Yunan’dan kalma bir tazı / Denizin içine kıvrılmış yatıyor güneşte / Bu güzelim yarımada” dediği Datça’da hangi büke varırsanız varın, kendinizi denize atasınız gelir. Bir an tereddüt edecek olsanız, Can Yücel’in sesi duyulur “Haydi koş dal git denize be çocuk!” Deli zeytinler, orkideler, sandal ağaçları, değirmenlere yuva yapan gökkuzgunlar ve Mavi Yolculuk tekneleri de çoğaltırlar şairin sesini. Akdeniz’in ışığının yolu onun şiirlerinde “limona, badem ağ’cına, yeni çapalanmış toprağa” düşer. “Rüzgarın yolları köpeklerin, ineklerin, inen kazmaların sesine varır taş damların üstünden sekerek. Güneşin parmakları Gocadağ’a sarılır. Simi adası yapraklanan gölgesiyle uzakta”dır, çok iyi seçilmez. Ama benim gördüğüm şudur, Datça’da her Can Yücel şiiri okunduğunda, şairin haritadaki şekline bakıp zürafa boynuna benzettiği yarımada şöyle bir kımıldanır, bir yanında Ege bir yanında Akdeniz. Bütün bunları düşüne düşüne, Knidos’ta deniz fenerine giden kekik kokulu yolu yürürken arada bir durup ben de yeni dizeler yazarım Can Yücel için “Can Yücel uyandığında /gümüşten bi’ tüy dikip manzaraya çoktan çekip gitmiş olur Ay / sabah akşamın işine karışır / bi’ sarnıç gemisi alev alır / namlusuna kiraz çekirdekleri sürer Fethi Bey bahar dolayısıyla / şakağına şakağına dayar tabağını Rakı Fabrikası’nın / Anadolu’nun uzak zürafası Datça’da / bahar dolayısıyla balayına çıkar badem ağaçları / bi’ şenlik ateşidir çünkü güneş Can Yücel uyandığında” İşte o zaman bir fısıltı değil davudi bir ses yükselir antik limandan Kriyo’nun tepelerine doğru “Sabah kalkıp kapıları açıyorum / Bütün herkes geliyor / Serçeler kumrular İsa çiçekleri / Bulutları çağırıyorum geliyorlar / Gökyüzü çok fena mavi” Ben de Can Yücel’in sesinin beni götürdüğü yere doğru tornistan eder, evinin bulunduğu Eski Datça’ya giderim. Begonviller, sarmaşıklar, duvar üstünde pinekleyen kediler beni karşılar. Muhtar Orhan’ın Kahvesi’nde Can Yücel ile dolu anılarla saatler geçirir, şiirlerindeki Datçalılarla karşılaşmanın mutluluğunu yaşarım. Bir onlar anlatır, bir ben anlatırım. Sonra kalkar, Can Yücel Sokağı’nın tabelası önünde şiir okuyan, fotoğraf çektiren gençlere gülümser, şairin evine varırım. Kapıyı çalar, Güler adlı şiir tanrıçasının kapıyı açmasını beklerim. Beklerken de duvarları aşan begonvillerin yaprakları arasından Can Yücel’in şiir okuyan sesini duyar, “Bakın işte dememiş miydim size, ölmemiş o! Hayatın tadını gizli gizli çıkarmayı sürdürüyormuş!” diye heyecanla söylenirim. Can Yücel de karşılığını vermeden durur mu “Çocukluktan sonrası boştur, bir aşk / İki aşk, üç şiir / Gerisi bihoş / Bir çavlandır hayat / İçinde iki kez yıkanabilirsen eğer.” Derken kapı açılır, sonrası günebakan yağmuru…

can yücel nazlı ılıcak tv programı